Bu gün 6 Mayıs, yaşadığımız büyük acılardan birinin tarihi.
Evet Büyük bir acı , Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu kurucularından Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 günü idam edildi,asıldı.
Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25 yaşındaydı, Hüseyin İnan ise onlardan iki yaş küçüktü 23 yaşındaydı.
Sivas’a giderken, yapılan bir ihbar sonucu Gemerek’te yakalanan Deniz Gezmiş ve arkadaşları, 9 Ekim 1971’de idam cezasına çarptırıldı. İnfaz, 6 Mayıs 1972 sabahı, Ankara Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi’nde gerçekleştirildi.
O dönemde, Deniz Gezmiş ve arkadaşları için verilen idam kararıyla bağlantılı yaşanan bir başka acı olay daha var.
27 Mart 1972’de, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarını engellemek için Ünye'deki NATO üssünde görevli üç kişiyi kaçıran Mahir Çayan ve arkadaşları, 30 Mart’ta Kızıldere’de yapılan bir operasyonla öldürüldü. Olaydan sağ kurtulan tek isim, Ertuğrul Kürkçü’ydü.
Mahir Çayan'la beraber Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Nihat Yılmaz, Sabahattin Kurt, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru ve Ömer Ayna, devlet güçlerince öldürüldü.
Üç gencecik fidan, bir hiç uğruna idam edildi.
Şimdi isim isim yazmak istemiyorum. Mecliste bulunan Milletvekilleri, idam kararını sevinçle karşıladı ve mecliste yapılan oylamada, iki elini birden kaldırarak idam kararına destek verenler oldu. Ne yazık ki, Oylamada idama evet diyen milletvekillerinden 28’i de CHP üyesiydi.
O gün el kaldırarak bütün bir ömür sürecek vebali üstlerine aldılar.
Güzel şeylere hasret kaldığımız şu günlerde ve her şeyin unutturulmak istendiği ülkemizde böylesine özel günleri hatırlamak oldukça önemli. Tarih, uzaklaşmamamız gereken bir şey. Bu ara sahiden gerekli.
Deniz’in babasına son yazdığı mektup
“Baba,
Mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar,ve ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye’de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da 1969’da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş. Merkez Cezaevi”