Ülkemizde gerçek anlamda bir Demokratik sistemi maalesef hayata geçirmeyi başaramadık.
2002 yılında AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle belki bunu başarabiliriz umudunu taşıdık.
Zaman zaman gösterilen iyi niyetli çabalar da ne yazık ki AKP zihniyetinin üstün gayretleri sonucunda yetersiz kaldı. Sonunda bu günlere kadar gelmeyi başarabildik.
Bu günlere kadar geldik gelmesine de ne yazık ki Dünya Ülkeleri, artık bizi bir ortadoğu İslam Ülkesi olarak görüyor.
Şimdi yazımıza şu soruyu sorarak devam edelim:
Yaklaşık yirmi yıldır Ülkeyi tek başına yöneten AKP iktidarı, Sizce gerçek anlamda bir Demokratik Yönetim sisteminin var olmasını ister mi?
Bana göre bu soruya, gerçek Demokrasinin ne demek olduğunu bilen birisinin evet ister, diyebilmesi hiç mümkün değil.
Bunun için o kadar çok neden var ki, say say bitmez. Örneğin;
Gerçek bir demokraside toplumsal eğitim ve bilinç düzeyi üst seviyededir.
Bu durum AKP zihniyetinin ve yöneticilerinin hiç de işine gelecek bir şey değil.
Bilinçli ve eğitim düzeyi yüksek olan bir toplumda, çok güçlü Sivil Toplum Örgütleri vardır.
Bu örgütler haksızlığa,Hukuksuzluğa,Adaletsizliğe göz yummazlar, bunu yapmak isteyen yöneticilerin karşısında baş kaldırırlar.
Barış içinde, bir arada, karşılıklı sevgi, saygı, hak, hukuk ve adalet bilinci yerleşmiş olarak, korkusuzca ve gelecek endişesi duymaksızın yaşamak isterler.
Makamlara atanan bürokratlarda liyakat isterler.Bilgi, birikim, kültür isterler
Devlet ihalelerinde Adalet isterler.Yeterlilik isterler.şeffaflık isterler.
Örtülü ödenek denen paranın nereye harcandığını sorarlar, bilmek isterler.
Bu Milletin vergilerinden oluşan Devlet hazinesinin paralarının nerelere verildiğinin hesabını sorarlar,açıklamasını isterler.
Merkezbankası kasasında ne kadar para olduğunu bilmek isterler.
Nereye harcandığını sorarlar. Mesela 128 Milyar Dolar gibi
İktidarın her türlü harcamalarının denetlenmesini isterler.
Yöneticilerin keyfi harcamalarına şiddetle karşı çıkarlar,keyfi harcamalar yaptırmazlar.
Bağımsız yargı isterler.
Mesela, Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyorum diyemezsiniz.
Yasaların herkese eşitlik ilkesi doğrultusunda adilce uygulanmasını isterler.
Kadın erkek eşitliği isterler.
Her alanda, her türlü haklarının güvence altında olmasını isterler.
Ülke çıkarlarının koşulsuz olarak en üst seviyede korunmasını isterler.
Özgür,bağımsız üniversiteler isterler.
Hükümet baskısının hakim olmadığı özgür sendikalar isterler.
Bağımsız,Özgür medya isterler.
Halkın haber alma özgürlüğüne karşı olan yöneticilerin davranışlarına asla göz yummaz, izin vermezler.
Çağdaş,modern, ilime bilime dayalı bir eğitim sistemi isterler.
En üst standartlarda Sağlık hizmeti isterler.
Kişisel özgürlüklerine, yaşam biçimlerine, kılık kıyafetlerine,inançlarına, etnik kökenlerine asla dokunulmasın isterler.
Kısacası,İktidarın Ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetmelerine göz yummazlar,izin vermezler.
Evet!
Şimdi de bizdeki demokrasinin nasıl işlediğine bir göz atalım.
Yöneten konumuna gelebilmek için,Yani seçim kazanmak için, yapabildiğin her türlü alavere, dalavere, üç kağıt, düzenbazlık, yalan, dolan, hırsızlık, ahlaksızlık mubahtır.
Seçilmeyi ya da hedeflediğin mevkiye, makama gelmeyi herhangi bir şekilde başarmışsan, artık sana karada ölüm yok demektir.
Çünkü artık güç senin ellerindedir. Ve herşey mübah olduğuna göre;
Elde ettiğin makamı korumayı ve daha yüksek mevkilere ulaşıp oralarda uzun süre saltanat sürmeyi sağlamak için her türlü alavere,dalavere yi çevirebilirsin artık bu çok da zor değildir.
Bir kere halkın bilinçlenmesini önlemek için eğitim düzenini olabildiğince yozlaştırır değiştirirsin.
Her fırsatta insanların dünya işlerinden çok ahiret işleriyle meşgul olmasını sağlayacak nutuklar atarak, İmam Hatip okullarını çoğaltırsın.
Halkı, okuldan çok camiye ihtiyaçları olduğuna Dinayet işleri başkanlığını da kullanarak inandırırsın.
Sonra, her mahalleye bir cami yaparsın. (mahallede beş on ev olsa bile farketmez,en büyük camiyi yapabilirsin)
Çağdaş eğitim yerine, Kuran kurslarını çoğaltır, yaygınlaştırırsın. Buraları ibadethane olmaktan ziyade partinin propaganda üslerine dönüştürürsün.
Ülkenin en önemli sorununun başörtüsü sorunu olduğunu, bıkmadan usanmadan her ortamda benim başörtülü bacım diye ballandıra ballandıra anlatırsın.
Kadınlara kaç çocuk doğurmaları,kızlara kaç yaşında evlenmeleri gerektiğini söyleyerek. Her yolu, her yöntemi deneyerek onların, kendi uydurduğun İslami kurallar çerçevesinde yaşamalarını sağlarsın.
İbadethane adı altındaki bu yerlerde bol bol siyasi nutuklar atarsın.
Eh artık bundan sonrası da zaten kolaydır.
“UYUSUNDA BÜYÜSÜN TOSUNUM”
Toplum, ne adını ne de tadını dahi bilmediği özgürlükleri, gelenek, görenek, örf,adet düşmanlığı olarak algılamaya başlamıştır bile.
Hatta birçok kişisel hak hukuk ve adalet özgürlüğünü dinsizlik, din düşmanlığı vatan hainliği olarak görmeye başlar.
Daha iyi bir yaşam hakkına layık olduklarını söyleyen ve bunun mümkün olabilmesi için sandıkta, mevcut iktidarı değiştirmeleri gerektiğini gerekçeleriyle anlatan muhalefet’e, düşman gözüyle bakarlar.
Muhalefet Liderlerinin ve sözcülerinin ne dediklerini anlamazlar, anlamadıkları gibi duymazlar bile.
Laiklik halka, İslam dinini yozlaştırmak için muhalefet sözcülerinin kullandığı bir silah olarak yutturulur.
Medeni Kanun yerine, şeriat hukukunun uygulanması sorun olmaz.
Kocasının “Boş ol” demesiyle, hiç bir hak hukuk talep etmeden, boşanmış olan kadının, çocuklarıyla birlikte dımdızlak ortada kalmasında bir sakınca yoktur.
Eğer kadın boşanmak isterse!
İşte bu hiç mümkün değildir. Bedelini hayatıyla öder.
Üç kuruşa muhtaç hale gelen büyük çoğunluk, sadaka gibi verilen birkaç paket makarnayı, bulguru ve bir kaç çuval kalitesiz kömürü çok büyük bir lütufmuş gibi kabul etmeye başlar.
Kadınlar her konuda tam anlamıyla kocalarına tabi olduklarından,seçimlerde oylarını kocalarının istediği parti için kullanırlar. Kullanmaya mecbur bırakılırlar.
Çocuklarını da iktidarın istediği sayıya ve kafa yapısına göre yetiştirirler.
Bilerek ve isteyerek cahil bırakılan halk, yarı aç, yarı tok karnını doyurduğu, ve derme çatma bir konut’a sahip olduğunda ise , yaşamları boyunca şükür duaları ve ham-dü senalar ederek onların sözünden çıkmazlar.
Ve Onları başlarının üzerinde taşımaya devam ederler.
Soruyu bir kez daha tekrar edeyim.
Sizce AKP gerçek anlamda bir Demokrasi ister mi?
Veya neden istesin ki?