NASIL DA YAKTIK AMA '
' Dalöğlende
Kuşatıverdik aydınlığı...
Çivili dantellerini ördü örümceklerimiz
Işıkların alınçatılarına...'
Yamyamlar... tamtamlar...
Salya sümük güdülenmiş
Hortlakların dansı eşliğinde
Hırıltı korosu karanlık sesleriyle
Ve kıllı sakallı, irin gözlü
Ve katran bulanmış kalpleriyle
Güruh zifiri marşını kustu.
' Onyedisinden son yedisine
Nasıl da yaktık ama...'
Madımak türkü olmaktan çıkmalı,
Ağıtlarla yaşama vakti değil.
Özgürlük çarmıha gerilmişken
Yeni türkülere kurulmalı evren.
' Yanmalı,
Yanmalı türküler,
Yanmalı yedili otuzlar,
Yanmalı aydınlık...'
Daha aydınlık olmalı yanmak,
Ateşin aydınlığı düşmeli
Kör cübbelerin üstlerine.
Aptallar yaktık sandılar,
Abdallar sardı yeri göğü...
Dalöğlende
Üniformalılar duradursun gölgelerinde
Mintanları pıspırıl...
Nallı yaratılmışların böğürtüleri
Ve iştahla leş kargaları,
Ölü seviciler hınçlarını boşaltıyorlar
İlahi karanlıklarına...
' Onyedisinden son yedisine
Nasıl da yaktık ama...'
O sıra, cennetin cehennemin
Kapıları açıldı sonsuza,
Vicdanların kepenkleri indi.
Sevgi çarmıha gerilirken
Acı ezgiler dillendi sazlarda
" Ölü Ozanlar kenti Sivas'ta.
Dünya yangın yeri,
El ayak çekildi,
Sus pus ortalık ;
Otuz yedi yürek fışkırdı şafakta.
16. yüzyıldan uzanır eli
Pir Sultan Abdal'ın.
Erenler el verir geleceğe
Canlar derlenir barışa, ufukta...
Pusuda cellatlarımız,
Er geç düşer
Rengi yaşamın
Kardelenler gibi
İnceden bir şarkı olur
Dinleriz dizdize.
Öyle şarkılar yazarız ki
Sade öpücükler kadar yakın.
Kavuşmalar sırılsıklam.
Dünya dönüyor avuçlarımızda
Büyüleri fısıldanıyor.
Pervasız ikili kanatlanıyor
Ardımızda bir yığın harami,
Soluk soluğa doluşuyoruz derinlere.
3 Temmuz 1993 Özkan Fidan