"Maç boyunca pozisyon vermedik; son dakikada rakibin bir şutu oldu, onu da Altay mükemmel bir refleksle önledi. Taraftarları büyük olan takımlar, Büyük takım diye adlandırılır! Tıpkı Fenerbahçe gibi"
Bu sözler, Başakşehir maçından sonra yayıncı kuruluşun mikrofonlarına Fenerbahçe Teknik Direktör'ü Jorge Jesus'un söylediği sözler.
Aradan geçen uzun yıllardan sonra Fenerbahçe, ilk kez bu kadar yüksek mücadele gücüyle, bu kadar hızlı, önde basan, gol yese de basan, gol attıktan sonra da önde basan Defans bloğunun neredeyse orta saha çizgisinde kurulduğu bir oyun oynuyor.
Ne yalan söyleyeyim, tüm Fenerbahçe taraftarları gibi ben de yıllar sonra özlediğim Fenerbahçe'nin maçlarını yenmiş, yenilmiş hiç oraya takılmadan keyif alarak izliyorum.
Tamam Jesus, tam da Fenerbahçe taraftarının sevdiği hücum futbolu oynatıyor.
“RUS RULETİ” gibi.
Doksan dakikanın her saniyesi dibine kadar tempo, dibine kadar heyecan.
Her şey çok güzel de bu oyun sistemi, Fenerbahçe taraftarlarına büyük keyif verdiği gibi aynı zamanda çok da yoruyor.
Korkuyorum, Tribünlerde veya televizyon başında fire vereceğiz.
Orta saha çizgisine yakın defans kurgusu, defans arkasına araya atılan toplar, Defansın hamle zamanlaması, milimetrik Ofsayt uygulamaları ve bana göre şu anda Türkiye'nin en iyi kalecisi Altay'ın müthiş refleks göstererek milimetrik kurtarışları, çok ağır bedel ödetecek diye düşünürken, aklımdan tamda bunlar geçerken, Defans arkasına rakip oyuncu sarkıyor.
Eyvah diyorum bittik. Ama o da ne? Savunma ceza sahasına dönmüş bile.
Tam bu sırada Kameralar Jesus'a çevriliyor. Adam sakız çiğniyor, çok soğukkanlı, maçın her saniyesinin içinde. Oynatmaya çalıştığı sistemden hiç kuşkusu yok. Kendine güveni tam.
Bu güven bana da geçiyor. “RUS RULETİ” gibi ama, korkma diyorum kendi kendime bu adam işi biliyor.
Aslan sütünden bir yudum daha alıyorum.
Sıradaki gelsin…