Yaptığım ufak çaplı bir araştırmayla gördüm ki Türkiye, deprem felaketiyle ilk defa karşılaşıyor değil...
Türkiye,dünyada en çok deprem olan ve depremin en çok zarar verdiği ülkelerden birisi...
Suçlu sadece müteahhitler mi?
Yıkılan her binada, başta siyasi iktidarlar olmak üzere mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının, denetçilerin imzası var…
Yıkılan her binada belediyelerin ve diğer kurumların sorumluluğu var…
Rakamların söylediğine göre bakarsak deprem Türkiye için, yağmur gibi kar gibi, yaz gibi kış gibi, gündüz gibi gece gibi gündelik hayatımızda en çok karşılaştığımız olaylarından biri.
Deprem haritasına baktığımızda topraklarımızın neredeyse tamamına yakını fay hatları üzerinde ve bu topraklarda her yıl onbinlerce irili ufaklı sarsıntının kaydedildiği görülüyor.
Deprem kayıtları incelendiğinde neredeyse her gün, büyüklüğü 4 ve üzeri bir depremin olduğu gözlenmekte.
Kaydedilebilen deprem kayıtlarına göre topraklarımızda 1500'lü yıllardan bugüne 7 ve üstü büyüklüğünde en az 23 deprem olmuş…
Yani her 100 yılda bir yaklaşık 5 kez büyük deprem yaşanmış, bu da ortalama 20 yılda bir büyük depremin yaşandığını gösteriyor. Üstelik bunlardan bazıları çok büyük yıkımlara ve can kayıplarına neden olan depremler.
Örnek verecek olursak, 27 Aralık 1939'da Erzincan'da 7,9 şiddetinde büyük bir deprem yaşanmış. bu büyük depremde 33 bin insan hayatını kaybetmiş, 100 bin kişi de yaralanmış. 116 binden fazla binanın bu depremde yıkıldığı biliniyor.
17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi'nde ise 18 binden fazla insanımızı kaybettik, adeta ülke Cehenneme döndü.
1999'dan bugüne gelene kadar deprem, çeşitli yerleşim birimlerinde ve coğrafyada kendisini bize defalarca hatırlattı.
Sadece son 23 yılda bile çok büyük depremler yaşadığımız görülüyor...
1999 Düzce depremi, 2003 Bingöl depremi, 2010 Elazığ depremi, 2011 Van depremi, 2020 yine Elazığ ve İzmir Depremlerinde 1500'den fazla insanımız hayatını kaybetmiş, binlerce insan yaralanmış binlerce bina kullanılamaz hale gelmiş.
Peki sadece son 23 yılı baz alacak olursak bile, bu kadar can kaybına, bu kadar yıkıma ve sonrasında yaşanan Cehennem hayatına karşı, başta Devletimiz olmak üzere, kurumlar kuruluşlar veya Vatandaşlar olarak bizler ne yapmışız?
15 gün önce yaşadığımız büyük felaketin yarattığı yıkıma ve can kaybına baktığımızda görüyoruz ki, "HİÇ BİR ŞEY"
İşte tam da bu nedenlerden dolayı,"HİÇ BİRİMİZ MASUM DEGİLİZ"
Deprem defalarca kendisini hatırlattı, gerekli önlemleri alın dedi.
"neden yaşadıklarımızdan bir şeyler öğrenemiyoruz"
Tecrübe en iyi öğretmense peki biz neden öğrenemiyoruz?
Depreme karşı alınması gereken önlemler belli ve deprem uzmanlarını dinleye dinleye hepimiz bunları artık ezberledik.
Asıl sorun deprem değil. Asıl sorun, deprem yasaları da değil, asıl sorun başta Siyasi iktidarlar ve bu iktidarların siyasi uzantıları olan Belediyeler ve bizleriz.
Yasaları ve depremi görmezden geliyoruz.
Göz göre göre felakete davetiye çıkarıyoruz.
Deprem hiç olmayacakmış gibi davranıyoruz.
Mevzuatı uyguluyor' MUŞ gibi yapıp, yaptığımız veya oturduğumuz binanın yıkılmamasını bekliyoruz. (İMAR BARIŞI YASASI) gibi,
İşte tam da bu nedenlerden dolayı "HİÇ BİRİMİZ MASUM DEĞİLİZ"
Maalesef mesele, birkaç müteahhidin üstüne yıkılamayacak kadar büyük.
Fotoğraflar, toplumun her kesiminin dahil olduğu yanlışlar zincirine işaret ediyor.
Evi yapandan satana, evlerin böylesine hatalı yapılmasına müsaade eden görevlilerden daha üst mercilere, belgeleri imzalayan mühendislere kadar uzanıyor mesuliyet zinciri.
Hatta ve hatta sağlam raporu istemeden bu binalara kredi açan Bankalara kadar uzanıyor zincirin halkaları.
15 gündür Televizyon karşısında yaşananları bir tür masal dinler gibi dinliyoruz. Depremden zarar gören insanlara maddi destek sağlamaya çalışıyoruz. Belki de bu şekilde vicdanımızı rahatlatmayı umarak kendimizi kandırıyoruz.
Ancak her seferinde bize hatırlatılmasına rağmen unuttuğumuz bir şey var.
"TABİATI KANDIRAMAZSINIZ"
Kandıramadık da...
"HİÇ BİRİMİZ MASUM DEĞİLİZ"