Bugün Şef’imi yeni iş yerinde ziyarete gittim.
’Şef ’, kim diye soracak olursanız, Denizli’nin usta gazetecisi Osman Nuri Boyacı…
Boyacı, 1 Nisan 2023’den bu yana “denizli yeniolay.com “ haber sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapıyor. Osman Nuri Boyacı’yla tanışmamız kendisinin İzmir’den Denizli’ye, Hürriyet Gazetesi Büro Şefi olarak atanmasıyla başladı.
Neden bilmiyorum ama o yıllarda temsilciye, ’Şef ’ diyorduk. (Yıl 1993) Ben de o yıllarda gazetenin ulaştırma işlerini yapıyorum.
Osman’ın, Denizli’de tanıştığı ilk kişi benim. Yaş olarak benden küçük. Ben kendisine ismiyle hitap etmek yerine Şefim diye seslenmeyi tercih ettim.
O da sağolsun bana çoğu zaman Şefim, bazen de İsmail abi diye seslendi.
Şimdilerde, Ajans 20 diye sesleniyor.
1993’den beri arkadaş olduk, dost olduk, abi-kardeş olduk, sırdaş olduk, yoldaş olduk, yıl 2023 hala beraberiz.
Şefim, kahve ikram etti, sohbet ederken de ekledi:
“Takıntılı sosyal demokrat kendine gelebildin mi?”
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kastederek soruyor.
Ben de, “ Gayet iyiyim şefim” diye cevapladım. Biraz muhabbet ettik , havadan sudan konuştuk, ayrıldık.
Büroma gelince Şefimin sorusunu şöyle bir düşündüm. Kendime gelebilmiş miydim?
Aslında söylediği gibi takıntılı birisi değilim ama heyecanım yüksek.
Siyasetle bağım sadece bağımsız, özgür, hak, hukuk, adalet ve barış içinde yaşanan bir ülkede yaşamayı hayal etmek.
Buna karşın son yıllarda yeteri kadar ’politik zehirlenme’ye maruz kaldığımı düşünüyorum.
En son aldığım aşırı doz siyasi zehirlenmeden sonra bazı travmalar yaşamadım dersem yalan olur.
Seçim sonuçlarının açıklanmasının ilk saatlerinden itibaren, hareket kabiliyetini yitirmiş, ’güneş çarpmış kurbağa’ gibi aynı noktada kala kaldım.
Evet öylece, ’güneş çarpmış kurbağa’ gibi bir taşın üzerinde durdum, nefes almaya çalıştım.
Günlerce kimseyle konuşmak istemedim. Haberleri izlemek içimden gelmedi. Sosyal medyaya bulaşmak istemedim.
Aslında çok şey mi istemiştim?
Şunu hayal ediyordum;
O mayıs akşamında Delikliçınar Meydanında belki de hiç tanımadığım insanlarla, Sürtüklerle, Çapulcularla, Çürüklerle, Çöplük tabir edilenlerle, anasını da meydana alıp gelenlerle, gençlerle, yaşlılarla, ablalarla, teyzelerle, amcalarla, dedelerle, çocuklarla, sarmaş dolaş kucaklaşmak, “hadi tadını çıkarın geçti artık, bahar geldi “ demek istemiştim.
Çok şey mi istedim?
Hayır, katılmıyorum. İstediğim çok bir şey değildi.
Karşı taraf beni, duymamakta, bizi duymamakta, dinlememekte, anlamamakta, tarif edilemez bir biçimde ısrar ediyordu. Böyle oldu.
Peki, bu bir vazgeçiş mi olacak?
Asla, içinde bulunduğumuz durum asla bir vazgeçiş değil.
Vatandaşın kararına saygı duyuyor ve izlemeye devam ediyoruz.
Bir şeyler söyleyeceğimiz günler elbette gelecek.
Şefim’e de söylediğim gibi yaşadığım travmayı atlattım. Bu günlerde evimin önünde ve arka kısmında bulunan küçük bahçemde toprakla, çiçeklerle, böceklerle vakit geçiriyorum.
Bahçedeki ağaçlar, çiçekler bana, “Başlarım senin bu hayal kırıklığına, kalk ve kendine gel kimsin lan sen” dedi.
Bahçedeki çiçeklerden ve ağaçlardan size bir şey söyleyeyim mi? O iş öyle diktim, Allah’a havale ettim demekle olmuyor.
Seveceksin.
Onlarla konuşacaksın.
Onları okşayacaksın.
Özen göstereceksin.
Vakit ayıracaksın.
Bazısı suyu çok sever, diğeri arada bir suyla buluşsa yeter.
Kimi güneşi sever, kimi gölgeyi tercih eder, kimi senin her sözünü dinler, kimi senin her sözüne alınır.
İşte şimdi ben bütün tecrübem, deneyimlerimi çöpe attım.
Verilen mesajı kabul ettim.
Toprakla, çiçeklerle birbirimize sarıldık.
Çabalayacağız…
Toprak sayesinde, çiçekler sayesinde tekrar ayağa kalkacağız.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Bu ülkeye ’Bahar ’, öyle ya da böyle mutlaka gelecek.
Doğanın kanunu bu,
Kaçış yok.