Değerli okurlar, uzun zamandır içimden bir şeyler yazıp çizmek gelmiyordu. neden derseniz ortada yazılabilecek hiç keyifli bir konu yok.
Bi taraftan her Allahın günü Şehit haberleri geliyor.
Bi taraftan yerel seçimler atmosferine girildi, siyaset deseniz bi facia. Kalite yerlerde sürünüyor, küfür, hakaret, iftira, yalan dolan havada uçuşuyor. Ne yazacaksınız?
Ekonomi deseniz, ne işveren mutlu ne işçi, ne memurlar mutlu ne emekliler. Ankara’da trajikomik sahneler. Ne yazacaksınız?
Esnaf deseniz, onlar da her gün değişen girdi maliyetleri yüzünden ne yapacaklarını şaşırmış vaziyetteler. Kapanan işyerleri, indirilen kepenkler.
Genel kültür veya sanat yazsan kimse okumuyor.
Millet Dilan Polat’ı, Seçil Erzan’ı takip ediyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen hem Fenerbahçe maçına kadar vakit geçsin, hem de bir Pazar günü sohbeti olsun diye yazdım.
Adamın biri cuma günü ölmüş ve gömmüşler.
Oğlu hocaya gitmiş ve "babam cuma günü öldü öbür tarafta nasıl karşılanır?" diye sormuş.
Hocada sormuş:
"namaz kılar mıydı?"
"hayır ama cuma günü öldü".
"Kumarı içkisi var mıydı?"
"Vardı ama cuma günü öldü"
"Yalan söyler miydi?"
"Evet, ama cuma günü öldü"
“Hırsızlık dolandırıcılık yapar mıydı?”
“yapardı ama Cuma günü öldü”
"Hovardalığı var mıydı?"
"Evet, ama cuma günü öldü"
Hoca sonunda sinirlenmiş ve
"Cuma günü bir şey yapmazlar ama Cumartesi günü ne yaparlar orasını bilemem” demiş.
Masallar ve fıkralar evvel zaman içinde, kalbur saman içinde diye başlarlar ama aslında çok geniş bir zamanı anlatırlar.
Tıpkı okuduğunuz bu fıkrada olduğu gibi, kendimize Müslüman bir toplum olduk. Tabiiki de bu birden bire olmadı. Yıllardır yozlaştırıla yozlaştırıla bilinçli bir şekilde toplum bu hale getirildi.
Her şeye, her olaya kendi bakış acısından bakan, karşısındaki insana, görüşüne asla saygı göstermeyen, değer vermeyen bir toplum haline getirildik. Kimsenin kimseye güveninin kalmadığı bir toplum olduk.
Doğruların anlamını yitirdiği, kişisel menfaatlerimiz için her şeyin mübah sayıldığı bir toplum olduk.
Kendimize Müslümanız!
Yaşanan her hangi bir olayda sonuç bizim lehimize gelişmiş ise sorun yok ama eğer aksi bir durum oluşmuşsa, alınan bu kararla Ülkenin imajı , görünümü zedelenecekmiş, hak, hukuk, adalet ayaklar altına alınmış, hiç kimsenin umurunda bile değil.
Çok rahatlıkla amannn boş ver diyebiliyoruz.
Her olayda kim haklı diye sorulsa.
Önce şunu soruyoruz.
Hangi taraftan bu?
Bizden ise haklıdır.
Karşı taraftansa, kesin haksızdır.
Yapan bizden ise, her türlü hırsızlık, her türlü adaletsizlik, her türlü sahtekarlık, her türlü iftira mübahtır. Yanar döneriz dir.
Bir gün önce omuzlara aldığımızı ertesi sabah çöpe atarız.
Bir gün önce vurun kahpeye dediğimizi, ertesi sabah kurtarıcı ilan ederiz.
Bu yüzden bizim dörtte birimiz olmayan küçücük ülkeler mutlu ve huzurlu yaşarken, bizde ise her Allah'ın günü kavga, gürültü, şiddet, yaşam kaygısı...
Huzursuzluk adeta besin kaynağımız halini aldı.
Adamlar Cennette yaşarken, biz Cennete gitmek için ağzımızdan Allah ismi düşmeksizin her türlü sahtekârlığı, hırsızlığı, üçkâğıtçılığı, dolandırıcılığı yaparak Cehenneme çevirdiğimiz bu topraklarda Cennet dilenciliği yapar hale getirildik.
-Allah'ım Ne olursun bizi Cennete gönder!
Bu kafayla devam ettiğimiz sürece sorgu günü, beyler, tek sıra olup devam edin, anca gidersiniz diyecekler.
Ama nereye, hangi tarafa?
İşte orası meçhul valla.
Cumartesi günü ne yaparlar?
Bilemem.